Türkiye’de ilk koronavirüse bağlı ölüm vakasının yaşanmasının üzerinden geçen iki yıl geçti.
Bilim camiası şimdi de psikolojik hastalık pandemisine dikkat çekiyor.
Zonguldak’ta salgın sürecinde psikiyatrik vaka sayılarında yüzde 50 artış gözlemlendi.
Pandeminin en çok tetiklediği hastalık ise temizlik hastalığı gibi takıntılı hastalıkların yanı sıra depresyon ve anksiyete oldu.
Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuray Atasoy, bilinmezlikle başlayan koronavirüs sürecinde salgının getirdiği izolasyonla hayattan kopmaların yaşandığına dikkat çekti.
“BİLDİĞİMİZ HAYATTAN BİR MİKTAR KOPTUK”
Atasoy, hastalığı yaşayanlar için yaralayıcı etkileri olduğuna dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Pandemi süreci tabii başlangıcındaki koşullarla şu an değişti. Başlangıcında çok korku oluşturdu. Ciddi bir bilinmezlik oldu. Pandeminin başlarında çok fazla ölüm yaşandı. Salgının getirdiği korkular ve o dönemde ciddi hastalananlar, ölümler oldu. Herkesin ailesinde benim de olmak üzere koronavirüsten kaybettiğimiz yakınlarımız oldu. İzolasyon oldu. Bildiğimiz hayattan bir miktar koptuk. Eve kapanmalar oldu. Bunun oluşturduğu alışkanlıkların değişmesi, çocuklar okula gidemedi. İşini kaybedenler oldu. Kapanan işyerleri oldu. Bu hayatın pek çok alanında sağlığımızı tehdit etti. Sosyal hayatımızı, ekonomimizi tehdit etti. Tüm dünyada ve ülkemizde de sahip olduğumuz ekonomik güç giderek azaldı. Hastalığı yaşayanlar yada hastalık nedeniyle ağır belirtiler geçirenler ölümle karşılaşan insanlarda tabi ki bu sürecin çok daha yaralayıcı etkileri oldu.”
“YÜZDE 50’YE VARAN SAĞLIK ÇALIŞANINDA KAYGI BOZUKLUKLARI, DEPRESYON GELİŞTİĞİNİ GÖRDÜK”
Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama Hastanesi’nde görev yapan sağlık çalışanlarıyla yaptıkları araştırmaya dikkat çeken Nuray Atasoy, “Araştırmalar şöyle gösteriyor. Bizim kendi klinik pratiğimizde yani bizde yavaş yavaş pandemi öncesi sonrası bir çalışma sağlıkçılarda yaptık. Pandemi sürecinde sağlıkçıların ne durumda olduğuyla ilgili kendi hastanemizle ilgili. Yüzde 50’ye varan sağlık çalışanında kaygı bozuklukları, depresyon geliştiğini gördük. Belki çalışmanın getirdiği tempodaki artış özellikle pandeminin başlarında uzun süreli görevlendirmeler oldu.
“TAKINTILI HASTALIKLARDA ARTIŞ GÖRDÜK”
İnsanlar evine gitmeye korktu. Bunlar zaten pandemiyle ilgili sayılara bakıldığında da sağlıkçılardaki koronavirüs hastalığı geçirme ihtimali ve koronavirüsle ilgili ölüm sayıları genel toplumdan çok daha fazla oldu. Çok fazla kayıp verdik. En azından sağlıkçılarda bunun getirdiği psikolojik bir depresyonlu olma, anksiyete halleri, takıntılı hastalıklarda artış gördük. Mikrop korkusu, temizlik kaygısı olan insanlarda bu korkular pandemiyle beraber daha güçlü hale geldi. Bunun yansımalarını hastalarımızda da gördük. Pandemi öncesinde gördüğümüz hasta sayılarıyla şu anda rahatsızlanıp bize ulaşan hasta sayıları arasında yüzde 50’ye yakın artış gerçekten var. Tabii ki bunu ulusal ya da toplumsal çapta önemli araştırma projeleriyle daha objektif bir biçimde ölçmek gerekiyor. Bu bizim gördüğümüz bizim izlenimlerimiz kendi pratiğimizden yola çıkarak söyleyebileceğimiz şeyler.” diye ifade etti.
“DEPRESYON VE ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ İKİ KATINA ÇIKTIĞI SÖYLENİYOR”
Koronavirüs sürecinde araştırmalar yapılan ülkelerde pandemi öncesine göre psikiyatrik hastalarda iki katına çıkan artışlar gözlemlendiğinin altını çizen Atasoy, şöyle devam etti:
“Dünyada hemen buna kaynak ayıran araştırmasını yapan ülkeler oldu. O araştırmalarda da pandemi öncesine göre psikiyatrik hastalıklarda özellikle depresyon ve anksiyete bozukluklarının iki katına çıktığı en az yüzde 50 artış olduğu söyleniyor. Tabii pandemine kronik ruhsat hastalığı veya başka hastalığı olan insanlarda da kendi yakınlarımızda anne ve babalarımızda bunu yaşadık. Hastane ulaşma zorluğu, hastaneye gitme korkusu, bizim kendi düzenli tedavi altına aldığımız hastalarda hastaneye gelemedikleri gelmekten korktukları için tedavileri aksadı. Pandeminin ikinci senesinde hastalıkların ataklarında artış olduğunu gördük. Biz de kendi kliniğimizde yataklı servis hemen hemen pandemide de hiç boş kalmadı. Hala bir hasta yatıracağımız zaman hastayı bekletmek zorunda kalıyoruz. Servis her zaman dolu.”
Salgın öncesi hiç hastalığı olmayanların salgınla birlikte depresyon, panik veya takıntılı hastalıklarla başvurduğunu ifade eden Atasoy, Türkiye’deki sağlık çalışanlarının pandemiyle olan mücadelesinin de altını çizdi.
Dünyada birçok ülkede sağlıkçıların pandemi sürecinde zorluklarla karşılaşırken Türkiye’deki sağlık camiasının yoğun çalışmaya alışkın olduğunu belirten Atasoy, sözlerini şöyle tamamladı:
“SAĞLIKÇILAR ÇOK ÇALIŞMAYA YOĞUN ÇALIŞMAYA ALIŞKIN İNSANLARDIR”
“Bu dönemin oluşturduğu stresin çok boyutlu yönü var. Ekonomik kayıplar, iş kayıpları, insanların ailelerinde yaşadığı kayıplar da stresi beslediği için psikiyatrik hastalıkları olumsuz yönde etkiledi. Daha önce hiç hastalığı olmayan insanlarda bu dönemde yaşadıkları zorluklardan sonra depresyon, panik veya takıntı hastalığıyla gelebiliyor. Yaşamı da değiştirdi. Sosyal alışkanlıklarımız tümüyle bozulmadıysa da insanlar halen yine de birbirleriyle ilgili mesafe konusunda tedirgin olabiliyorlar. Ama ikinci yılı artık bitti. Belki aşılanma olması sayesinde ki hem kendi adıma hem diğer sağlıkçı ordusu adına söyleyeyim. Türkiye’de sağlıkçılar çok çalışmaya yoğun çalışmaya alışkın insanlardır. Hep öyle çalıştık çünkü. Bu nedenle pandeminin yükünü iyi göğüslediğimizi düşünüyorum. Başka ülkelerden meslektaşlarımızla da konuştuğumuzda günde 10 hasta bakmaya alışmış olan insanlar birden bire pandemi yükü altında dağıldılar.
“KORONAVİRÜS SALGININDAN SONRAKİ PANDEMİ PSİKOLOJİK HASTALIK PANDEMİSİ OLABİLİR”
İlk zaman ne yapacaklarını bilemediler. Doktora ulaşmakla ilgili insanlar çok daha büyük zorluklar yaşadı. Biz daha yoğun çalışmaya alışkın bir sağlıkçı ordusuyuz gerçekten. Tabii panikler oldu. Pandeminin başında özellikle hemen toplantılar yapıldı. Konuşuldu ama hiçbir karışıklık olmaksızın hemen organize olunup elimizden ne geliyorsa da herkes fazlasıyla yapmaya çalıştı. Çok hastalanan arkadaşımız oldu. Hepimiz Covid-19 hastasıyla karşılaştık. Belki bu açıdan sağlıkçılara hakkını da teslim etmek lazım. Ama çok yıpratıcıydı. Kendim de dahil söyleyebilirim. Geçmişteki durumumuzla şu an ki durumumuzu kıyasladığımızda hepimiz bu psikolojik yorgunluğu, depresif durumu hissediyoruz. Belki güvensizlik de oluyor. Yarına ne olacağımız. Belki her gün birtakım kötü haberlerle uyanmanın getirdiği yorgunluk da oluyor. Bu nedenle bazı araştırmalar şunu söylüyor. Covid-19 salgınından sonraki pandemi psikolojik hastalık pandemisi olabilir gibi çok ciddi kaygılı söylemler de var. Buna yönelik araştırma yapılıp neler yapılması gerektiğiyle ilgili toplumsal kaynak gerekiyor. Biz tabi bireysel olarak bunu sadece gözlüyoruz. Bilimsel camiadan bunlar konuşuluyor, okunuyor. Neler yapılabilir bunu pek çok kaynaktan konuşmak gerekiyor. Sadece sağlıkçıların göğüsleyebileceği bir şey değil.”