Sıcak yaz aylarında birçok ülke orman yangınlarıyla mücadele ederken yanan alanların yeniden orman olabilmesi için sadece ağaç dikmek çözüm olmuyor.
Uzmanlara göre ormanların, ekolojik sistemiyle değerlendirilerek eski haline dönüştürülmesi gerekiyor.
“Yangınlar yüzde 90 insan kaynaklı”
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Gıda Tarım ve Hayvancılık Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi ve Türkiye Ormancılar Derneği Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ali Kavgacı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, orman yangınlarının dünya genelinde yüzde 90 oranında insan kaynaklı olduğunu söyledi.
Yenilenebilme kapasitelerini korudukları takdirde ormanların yenilendiğini ifade eden Kavgacı, “Karaçam ekosistemlerinde örtü yangını olduğunda, bu ağaç, kalın kabuğu sayesinde ölmüyor. Ölmediği için toprağa düşen tohumlarından hızlı bir şekilde yenileniyor. Ancak yangın rejimi değiştiği için örtü yangını olarak gerçekleşmesi gereken yangınlar artık tepe yangını olarak gerçekleşiyor. Bu durumda karaçam tohum kaynağını kaybediyor çünkü karaçam kozalağı bir adaptasyona sahip değil.” şeklinde konuştu.
Dirençli bir orman planlamasına dikkat çekti
Kavgacı, yangın ve bitki örtüsü üzerindeki ilişkilerin bilinmesi ve yenileme çalışmalarının nasıl olacağına, nerelerin ağaçlandırılacağına, nerelerde doğal gençleşme veya doğal gençleştirme yapılacağına karar verilmesi ve yangın sonrası hızlı bir ekolojik değerlendirme ve dirençli bir orman planlaması yapılması gerektiğine dikkati çekti.
Bütün orman yangınlarının ağaçlar, hayvanlar ve bitkiler (ekosistem) üzerinde yıkıcı etkiler yarattığını ve bitkilerin ekosistemin dominant yaşam formları olduğunu işaret eden Kavgacı, “Bitkilerin oluşmasıyla birlikte onlara bağlı olarak diğer canlı türlerinin de o alana geri geldiğini görüyoruz.” dedi.
“Meşe türleri büyük oranda yangın sonrası sürgünden gençleşebiliyor”
Kavgacı, Türkiye’deki coğrafi bölgelerde hakim olan ağaç türleri hakkında şu bilgileri verdi:
“Kızılçam Akdeniz ağırlıklı, karaçam Akdeniz ve Karadeniz ağırlıklı, sarıçam Karadeniz ve Kuzey Anadolu bitkisi, servi Akdeniz türü ama kızılçam gibi her yerde bulunmuyor, ladin Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bulunan bir ağaç türü. Kayın tüm Karadeniz Bölgesi’nde denize bakan yamaçlarda yetişen bir ağaç türü. Marmara’nın temel türleri kayın ve meşe. İç Anadolu’nun egemen türleri meşe türleridir. Güneydoğu Anadolu’da İran palamut meşesi vardır. Türkiye’de doğal yaşam alanında 17 tane meşe türü var ve bölgeden bölgeye farklılık gösterirler. Meşe türleri büyük oranda yangın sonrası sürgünden gençleşebiliyor.”
Ağaçların yeniden ekosistem oluşturma sürelerinin, türlerine göre değişkenlik gösterdiğini belirten Kavgacı, “Sarıçam ve karaçam ağaçları 40-50, kızılçam 20’li yaşlarda orman kurar. Kayın 40-50’li yaşlarda, ladin 50-60 yaşlarda, servi 20-30’lu yaşlarda sağlıklı orman diyebileceğimiz yapıya kavuşabilirler. Meşelerin daha geç, 50-60 yılda bir orman ekosistemi oluşturduğunu söyleyebiliriz. Orman, kendi içinde bileşenlerinin olduğu, bunların karşılıklı etkileşim içinde olduğu bir ekosistemdir. Ağaçlandırmayla biz sadece orada dikim yapmış oluyoruz. Orada yeniden bir ekosistemin oluşması onlarca yıl alıyor. Bu rakamlar ekosistemin meydana gelme süresi. Yoksa ağaç dikimi yaptığınızda rahatlıkla 10-15 yıl sonra bir kapalılık oluşabilir.” diye konuştu.
Yangından sonra yanan ağaçların kesilip alandan çıkarılması gerektiğini dile getiren Kavgacı, bu işlemin çimlenmeler başlamadan yapılmasının önemli olduğunu kaydetti.
“Kontrollü şekilde alanı yakıp ormanlaşmaya katkı sağladığımız durumlar vardır”
Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Silvikültür Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Sinan Güner, yangın sonrası yapılması gerekenler noktasında orman mevzuatına dikkati çekerek, dedi.
Orman Genel Müdürlüğünün hemen her ağaç türü için yeterli miktarda fidanlığa sahip olduğunu bildiren Güner, “Ağaç diktiğimiz sahayı bırakmamamız gerekiyor, 1 sene sonra fidan bakımları başlıyor. Ekilen fidanlardan kuruyanların, tutmayanların yerine yenileri dikiliyor. Bazı yerlerde tür çeşitliliğine gidiliyor. Kızılçam çok miktarda yandığı için yangından daha az etkilenen servi türü karıştırılıyor ormana. Bir alan ağaçlandırıldıktan sonra etrafı hemen tel çitle çevriliyor, orman idaresi buraya bekçi tayin ediyor.” ifadelerini kullandı.
Bu süreçte hayvanların doğal yollarla biraz süre alsa da tekrar ormanlık alana geldiğini anlatan Güner, şöyle devam etti:
“Bitki tohumları taşınma yoluyla geliyorlar; rüzgarla taşınıyorlar, hayvanların üzerine yapışıp taşınabiliyorlar. Hayvanlar ağır tohumlu bitkileri alıyorlar, getirip saklıyorlar. Tavşanlar, kargalar bunu yapıyor. Bu şekilde doğa kendini yeniliyor. Özel nitelikli ya da sadece dünyada orada olan bir tür olursa, fidanlıklarda üretilerek tekrar alana getiriliyor.”
“Erozyonu önlemeye yönelik tedbirler öncelikle alınmalıdır”
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Silvikültür Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Süleyman Çoban da yanan alanlardaki çalışmaların klasik ağaçlandırma çalışmalarından farklı olduğuna, yangının sadece ağaçlara değil faunaya ve toprak özelliklerine zarar verdiğine değinerek, bu nedenlerle, öncelikli alınması gereken önlemler olduğunu söyledi.
Çoban, şöyle devam etti:
“Yanan alanların tamamında ortaya çıkan farklı işlemleri gerektiren noktalar belirlenmelidir. Toprak erozyonu tehlikesi olan alanlar belirlenerek teraslama gibi erozyonu önlemeye yönelik tedbirler öncelikle alınmalıdır. Yangın şiddetine bağlı olarak bazı yerlerde toprak yüzeyinde suyu iten bir tabaka oluşur ve şiddetli yağışlarla toprak kayıpları yaşanabilir, yerleşim yerlerinde sel ve taşkınlar meydana gelebilir. Büyük iş makinaları ile dev terasların açılması da doğru bir uygulama değildir, kaybolan toprağı geri getirmek mümkün olmadığı gibi buralarda bitkilendirme zorlaşmaktadır.”
Yapraklı ağaçların olduğu bir orman kurulmasının ileride başka yangınların geniş alanlara yayılmasını engelleyeceği değerlendirmesini yapan Çoban, “Yanan alanlarda zarar gören faunanın geri gelmesi restorasyon çalışmasının başarısı ve yeni kurulan ormanın gelişimiyle ilgilidir. Yangın alanlarında yapılan restorasyon çalışmalarından sonra ormanın gelişimine paralel olarak yaban hayatı da alana gelmeye başlayacaktır.” dedi.
Orman yangınlarının yüzde 90’ının insan kaynaklı olduğunu belirten Çoban, “Sorumlulukları üzerimizden atarak kolaycı bir yaklaşımla bu durumu sadece iklim değişikliğine bağlamak gerçek sorunu görmemizi engelleyecektir. Bir alanda 100 yılda bir yangın çıkması bile orman yapısında değişikliklere neden olabilmektedir. İnsan kaynaklı olarak daha sık yaşanan yangınların ormanları makiliklere, makilikleri bodur çalılıklara, çalılıkları da kayalık alanlara dönüştürebildiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır.” bilgisini paylaştı.